Modern kent yaşamının insanlara en çekici gelen özelliği; iş ve sosyal çevrenin aynı mikro bölgeye sıkıştırılması ve bunun sonucunda kentlilerin ihtiyaçlarına ulaşabilmek için daha az zaman harcayarak bir kazanç sağlayabilmesi. İş-Okul-Sosyal çevre üçgeninde ulaşıma harcanan süre ne kadar az olursa, yaşam kalitesinin de o kadar artacağını düşünürüz. Organize iş bölgeleri, okullar ve sosyal alanlara yakın olan bölgelerde mülklerin daha değerli olması bu yüzdendir.
Ancak maalesef artık 1950’lerin İstanbulunda yaşamıyoruz. Evden işe, okula ve sosyal alanlara ulaşım eskisi kadar hızlı ve kolay değil. Ortalama bir istanbullu gününün 2 saatini yolda geçiriyor. Bu da ayda 200 saat demektir. Günün sonunda damlaya damlaya farkına varmadığımız bu zaman kaybı süreci, değerli hayatlarımıza yorgunluk ve stres gibi negatif dokunuşlar yapmaya başlıyor.
Bununla beraber, son 20 yıldaki nüfus artışının bir sonucu olan hızlı kentleşme ihtiyacı da, köklü ilçeleri beton denizine çevirmiş durumda. Elbette bu kentleşme artan nüfusun barınma ihtiyacını karşılamaya yönelik bir zorunluluk olmasına rağmen, kafamızın üzerinde Demokles’in Kılıcı gibi sallanan deprem gerçeğini her deprem sonrası hatırlayıp hemen unutarak, eski mimarı uygulamalarımıza geri dönüyoruz. Unutkanlığımızın en büyük örneğini “İmar Barışı” olarak yaşadık. Binlerce kaçak kapalı alan, riskli bir coğrafyada yaşadığımız gerçeği tamamen unutularak resmileştirildi.
Ne yapılmalı?
İstanbulun köklü ve kalabalık ilçelerinde yatay mimarinin uygulanması mümkün değil. Nedeni ise, işe en baştan yanlış başlamamız. Yatay mimarinin en büyük avantajı, daha konforlu yaşam alanları sunması olsa da, işe başından dikey mimari ile başlamış, popülasyonu yüksek kentlerde neredeyse uygulanabilirliği yok. Üstelik dikkatsizce planlanması halinde mevcut yeşil alanları yok etme tehlikesine sahip.
Eğer herhangi bir devlet teşviği olmazsa yada kent nüfusunun bir kısmı kendi isteği ile yaşam konforu daha yüksek, ulaşımı şehir içinden daha kolay, yeşil alana sahip habitatlar tercih etmezse, kentsel dönüşüm süreci önümüzdeki dönemlerde daha da hızlanıp eski yapılar ikame silüetlerine kavuştuğunda, %40 daha yüksek katlı ve daha soğuk yapılara kavuşacağımız kesin gibi…
Yazar hakkında